Ateşin buluşu göçebe yaşam düzeninden, yerleşik yaşam düzenine geçen insan topluluklarının sosyal organizasyonunu değiştiren en büyük olaylardan biriydi. Bu bağlamda insanları sıcak tutmaya ve grubu korumaya hizmet eden ateş, aynı zamanda yemek pişirmek için bir kaynak olarak da kullanılıyordu. Yemeğin hazırlanması, insanların beslenmesi, ısınması ve kendilerini korumak için yine bir arada kalmaları kolektif bir eylemdi. Tarihsel süreç incelendiğinde bu eylemin günümüze miras kaldığından söz edilmesi mümkündür. Öte yandan yiyecek hazırlama durumu yavaş yavaş değişip, dönüşmüştür.
Yiyeceklerin işlenmesi ve hazırlanması
için bir alanın ayrılması üzerine ilk kayıt, aynı zamanda evlerin içindeki odun
sobalarında ekmek ve kek yapma alışkanlığına sahip olan Eski Mısır'a aittir. Zaman
geçtikçe evlere bitişik mutfaklarda, çoğu zaman üstü açık olan verandalarda
yemeklerin hazırlandığına rastlanılıyor. Üst sınıf ailelerde ise mutfak kapalı
bir alan olarak tercih ediliyor ve böylelikle ateşin ısısından da
faydalanılıyordu.
Antik çağda genel anlamda yemekler ziyafet olarak bereketli bir tanıma sahip olsa dahi hazırlanma aşamasında duman ve sisin yaşattığı kimi sorunlar bulunuyordu. Uzun bir süre bu sorunu çözmek adına etkili bir yöntemin bulunmaması sebebiyle hazırlık alanı hizmetlilerin veya köleleştirilmiş kişilerin sorumluluğunda olacak bir şekilde ayrılmıştı. Zamanla bacaların pişirme alanlarına dahil edilmesi ile mutfaklar evlere taşındı. Mutfaklar temelde; yerde bir ocak ve odanın ortasına yerleştirilmiş asılı bir kovadan oluşuyordu. 19. yüzyıl boyunca büyük icatlar mutfağın planında söz sahibi oldu. Bacanın gelişimiyle mutfak alanı bağımsız bir hale geldi; demir soba ve ilk buzdolapları mekansal organizasyonda belirleyici bir rol oynadı.
20. yüzyılın başlarında, ortaçağdan
beri mutfakta çalışan kadınlar, alanın optimizasyonu üzerine araştırmaya
başladılar. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Christine Fredericks Mary Pattison
1922'de mutfaktaki dolaşımla ilgili bir çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışma
1926'daki yeni mutfak modeline yol gösterdi ve Almanya'da mimar Margarete
Schütte Lihotzky, Alman savaş gemilerinin mutfaklarından esinlenerek Frankfurt
Mutfağı konseptini geliştirdi.
Frankfurt Mutfağı'nın organizasyon şeması incelendiğinde günümüz modern mutfak tasarımına ankastre ürünler ile yakınlaştığımızı görüyoruz. Elektriğin konutlara dağılımı ile mutfaklar, zamandan tasarruf etmeyi ve günlük yaşamı kolaylaştırmayı amaçlayan cihazlarla donatılmaya başlandı. Birbirini takip eden yıllar içerisinde ise sosyal yaşamın değişimi ile mutfağın ev yaşamına entegre edilme biçimi dönüşüme uğradı. Mutfaklar artık daha az yer kaplar duruma getirildi ve bir tasarım unsuru olarak değerlendirilmeye başlanıldı. Evin diğer noktaları ile uyumlu olması açısından farklı tasarım yaklaşımları uygulanıyordu.
Mutfaklarda tanık olduğumuz son büyük değişiklik, gıda işleme süreçlerinin sosyal ve kolektif bir faaliyet olarak yeniden canlandırılmasıdır. 21. yüzyılda kompakt mutfak, "açık plan" olarak tanımlandığı gibi sosyal alanlara entegre edildi. Mutfakta bulunan kişinin, yaşam alanındaki aksiyondan ayrılmadan sürece dahil olduğu, daha sosyal bir plan olarak değerlendirilebilecek bu model; aslında ateşin buluşundaki toplanma halinden çok da farklı bir yaklaşım değildir.
Ele alınan mutfağın gelişiminde söz
konusu tasarımların kişiden kişiye göre değişiklik gösterdiği bir gerçektir.
İnsanların var oldukları andan itibaren yaşadıklarını alanı kendilerine özel,
tanımlı bir bölge haline getirmeye başlamasının bir örneği olarak mutfakları
görebiliriz. İster mutfağınızı yeniden tasarlıyor olun, ister yeni evinizde
özel bir yaklaşım ihtiyacı duyun, Kaplumbox tam bu noktada ihtiyacınıza cevap
olmaya geliyor. Farklı yaklaşımları benimsemiş mimar/iç mimarları ile sizin
tasarım görüşünüze hitap eden alternatif sonuçlar sunuyor ve mağazasında
bulunan ürünleriyle benzersiz evlerin odak noktası haline geliyor. Tüm
detayları öğrenmenin yolu ise www.kaplumbox.com web sitesinden geçiyor.